Türkiye'de çok yararlı hizmetler yapmış olan ve bugünkü adı ''Pendik Hayvan Hastalıkları Merkez Araştırma Enstitüsü'' olan Kuruluşun 75 yıllık çalışmasını kutlamak için yapılan bu toplantıda bana da söz veren, başta enstitü müdürü Sn. Bakt. Ahmet KÖKLÜ ve arkadaşlarına teşekkür ederim. Bu gibi toplantıların bir amacı başarılan işleri hatırlatmak ve bunları başaranları saygıyla anarak genç kuşaklara örnek vermektir.
Ben Türkiye'de veteriner teşkilatının, Mülkiye Baytar Mektebi'nin ve Muavin Baytar Mektebi'nin kurucusu olan, ikinci meşrutiyet döneminde İstanbul'a dönünce 1908 Ağustos'unda ''Osmanlı Cemiyet-i İlmiye-i Baytariyesi''nin kurulmasına öncülük eden, 1908 Eylül'ünde ''Mecmua-i Fünun-u Bakteriye''yi çıkartan, bazı hocalar da dahil birçok genç veterinerin Avrupa'da bilgi ve görgüsünü artırmasını sağlayan büyük Türk Veterineri Muallim Operatör Miralay Mehmet Ali Bey'i saygıyla ve rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.
Pendik Veteriner Bakteriyolojihanesi'nin 15 yıl müdürlüğünü yapan merhum Şefik Kolaylı bu kuruluşun nüvesinin Sultanahmet'teki Bakteriyolojihane-i Baytari olduğunu bildirir. Ben bunu daha eskilere götüreceğim ve Türkiye veteriner bakteriyolojisinin bazı öncülerini rahmet ve saygı ile anacağım.
1887'de Kuduz laboratuvarını açan Zoeros Paşa bile 1888'de İzmit'te çıkan sığır vebası üzerine araştırmalar yapmış ve hastalığın bulaşıcı peripnömoni olmadığını göstermiştir.
1894'te Bakteriyolojihane-i Şahane bahçesinde de yeni inşaa edilen bir bina açılmıştır. Bu bina difteri serumu elde edilmesi için dar geldiğinden iki yıl sonra Nişantaşı'nda Süleyman Paşa'nın kiralanan konağına taşınarak çalışmaya başlamıştır.
1897 yılı Kasım ayında Çatalca'da çıkan sığır vebası salgınının söndürülmesine çare aranması için Bakteriyolojihane Müdürü Dr. M. Nicolle'a başvurulmuştur. Bunun üzerine bölgeye gidilerek durum yakından görülmüştür. Bu sırada Güney Afrika'da inceleme yapan Pasteur Enstitüsü'nden Sanysz ve Bordet, sığır vebasında serumun yararlılığını tespit etmişler ve Pretoria'da 1897'deki kongreye durumu rapor halinde sunmuşlardı. Bakteriyolojihane'de hazırlanan sığır vebası serumu 1897 Haziran'ında Halkalı Ziraat Mektebi çiftliğinde görülen sığır vebasına karşı kullanılmış ve iyi sonuç alınmıştır. Bunun üzerine bu serumu inceletmek için Orman, Meadin ve Ziraat Nezareti, Muallim Galip Bey. Abdullah Bey, Nikolaki Efendi ve Dr. Refik Bey'den oluşan bir komisyon kurarak 1898 yılı Kasım başlarında Yozgat'a gönderilmiş, binden fazla hayvan aşılanarak serumun etkili olduğu gösterilmiştir. Bu serum Adil Bey tarafından İstanbulda Küçük Çiftlik'te, Veteriner Refik Bey tarafından da Çorlu'da uygulanmıştır. Bundan sonra serum elde edilmesine devam edilmiş ve gereken yerlere gönderilmiştir.
Bu kuruluşta veteriner bakteriyoloji alanında araştırmalar da yapılmıştır.
Dr. M Nicolle ve Dr. Refik Bey birlikte Anadolu keçilerinin pnömonisi (Pleurapneumonia contagiosa caprarum) üzerine çalışmalarını 1896'da yayımlamışlardır. Onlar etkeni Pasteurella olarak bildirmişlerdir.
Bu müessesede M. Nicolle ve Adil Bey sığır vebasının süzgeçten geçen bir virüsle husule geldiğini göstermişler ve 1899'da yayımlamışlardır.
Ayrıca Dr. Refik Bey'le Vet. Refik Bey 1899'da Türkiye'de sığır vebası epidemiyolojisi, klinik şekilleri ve serumla tedavisi üzerine deneyimlerini yayımlamışlardır. Sığır piroplazmozu üzerine 1902'de M. Nicolle ve Adil Bey bir çalışma neşretmişlerdir.
1901'de M. Nicolle Türkiye'den ayrıldıktan sonra hayvan hastalıklarının incelenmesi, bunlara karşı aşı ve serum hazırlanması işiyle Sultanahmette Kabasakal mahallesinde Tunuslu Mehmet Hayrettin Paşa'nın konağındaki Mülkiye Baytar Mektebi'nde kurulan ve Adil Bey'in idaresine verilen bakteriyoloji laboratuvarı görevlendirilmiştir. Burada muavinliğe Nikolaki Mavrioğlu ve asistanlığına Vet. Refik Bey getirilmiştir. Burada sığır vebası serumu hazırlanmasına devam edilmiş, tüberkülin ve mallein yapılmıştır.
Adil Bey 10 Ocak 1904'te veremden ölmüştür.
5 Mart 1904 tarihinde bu bakteriyoloji laboratuvarına ''Bakteriyolojihane-i Baytari Müdürü'' ünvanıyla Dr. Refik Bey tayin edilmiştir. Bu sırada bu laboratuvar iki odaya yerleşikti. Dr. Refik Bey Mülkiye Baytar Mektebine fenni mikrobi muallimi ve mektebin ikinciş hekimi olarak atanmıştı. Adil Bey'in zamanından beri muavin olarak çalışan Vet. Refik Bey kısa bir süre sonra Paşabahçe'de bir kayık kazasında ölmüş, onun yerine Nikolaki Mavridis (Mavrioğlu) atanmıştır.
1906 yılında Baytar Mektebi arasında ahşap bir bakteriyolojihane binası yapılmış, laboratuvarlar buraya taşınmıştır.
Bu müessesede müdür muavini olan muallim Nikolaki 1909'da Paris'e gönderilince, onun yerine Mustahzir Cafer Fahri (Dikmen) atanmıştır. Burada Cafer Fahri Bey'den başka Josef, Kazım, Şefik, Ethem, Ahmet ve Hamdi Efendiler çalışmıştır.
Bu kuruluşta da sığır vebası serumu. mallein ve tüberkülinden başka 1910'da Nikolaki, Borrel usulü ile koyun çiçeği aşısı hazırlamıştır. Dr. Refik Bey burasını, Şefik Beyin bildirdiğine göre 1909-1910 yılında küçük, fakat iyi bir bakteriyoloji enstitüsü haline getirmiş, aynı yıl Şefik, Ethem ve Kazım Bey'lerle birlikte etkin bir şarbon serumu hazırlamıştır. Bu serum insan deri şarbonu tedavisinde de kullanılmıştır. Dr. Refik Bey burada 1911'de şarbon aşısı, 1913'de de mandaların barbon hastalığına karşı aşı, ayrıca ısıtılmış kültürle tavuk kolerası aşısı yapmıştır.
Dr. Refik Bey kuru serum hazırlamayı başarmış, kapalı olarak kan alıp vermeye mahsus bir alet icat etmiştir. Dr. Refik ve Şefik Bey'ler birlikte bakliye familyası bitkilerinden çok ürün alınmasını sağlayan bir bakteroid elde etmişlerdir.
Hazırlanan sığır vebasının başlıca kullanıldığı yer Anadolu olduğundan 1910 yılında bu serumun Erzincan'da yapımına karar verilmiş, 1911'de bina bitirilerek buraya Sultanahmet Bakteriyolojihanesi'nden Ali Kazım (İnan) Bey müdür olarak atanmıştır. Bu kuruluş ''Erzincan Serum Dar-ül İstihzarı'' adını almıştır.
Sultanahmet'teki müessesenin ihtiyaçları karşılayacak büyüklükte olmaması diğer taraftan bu kuruluşun sebep olabileceği bulaşmaları önlemek için Bakteriylojihane-i Baytari'nin şehir dışına taşınmasına karar verilmiş, uygun yer aranmaya başlanmış ve Cafer Fahri Bey'in bulduğu Pendik'teki yer seçilmiştir. Burada binanın temeli 1910'da atılmış, fakat Balkan Harbi sırasında yapım durmuştur.
Dr. Refik Bey 13 Temmuz 1913'te Kadırga'daki Bakteriyolojihane-i Osmaniye müdür muavini olunca buradan ayrılmış, müdürlüğe Maurice Nicolle'ün tavsiysiyle Pasteur Enstitüsü şeflerinden Prof. Forgéot getirilmiştir. Bu zat müessesenin tamamlanması için çok çalışmış, bunu başarmak üzere iken Birinci Dünya Harbi çıkınca Fransa'ya dönmüş ve idare müdür vekili olarak Şefik Bey'e verilmiştir.
Pendik'teki Bakteriyolojihane-i Baytari 11 Ekim 1914'te çalışmaya açılmıştır. Burada merhum Şefik Kolaylı Bey hakkında birkaç kelime eklemek istiyorum.
1969 yılında ''Osmanlı İmparatorluğunda Bakteriyoloji ve Viroloji'' adlı kitabımı hazırlarken veteriner arkadaşlar ve özellikle merhum Ord Prof. Dr. Üveys Mashar Bey, mutlaka şefik kolaylı Bey'i görmekliğim gerektiğini ısrarla söylediğinden Ankara'ya bir görevle gittiğim zaman telefonla kendilerini görmek istediğimi bildirdim. Kabul ettiler. Ben bu 83 yaşındaki meslektaştan fazla bir şey öğreneceğimi sanmıyordum. Fakat biraz konuşunca parlak bir zekâ, pürüzsüz bir hafıza, güzel bir anlatma gücü ve insan değerini ölçmedeki ustalığı ile bir büyük adam karşısında olduğumu anladım. Kişileri ve olayları derinlemesine ele alıyordu. Veteriner Adil Bey'den bir masal kahramanı gibi söz ediyor, Dr. Refik Bey'i şükranla anıyor, bunlara karşılık Dr. Remlinger için ''Türk düşmanı'' damgasını vurmaktan çekinmiyordu. Hazırlamakta olduğum kitabı bitirmenin bir yurt ve meslek borcu olduğunu bilirdi ve Türk Veteriner Bakteriyolojisiyle ilgili anılarını mektuplar halinde bildireceğine söz verdi ve sözünü tuttu.
Ahmet Şefik Kolaylı 1886 yılında Bodrum'da doğmuştur. Asılları Bafra'nın Kolaylı köyündendir. Ünlü yazar Neyzen Tevfik'in kardeşidir. 1907'de Baytar mektebini bitirmiş, 1909'da Bakteriyolojihane'ye Dr. Refik Bey'e asistan olmuş, Balkan harbine kadar Fransa'da kalmış, Baytar Mülazim-i Sanisi olarak orduya katılmış, kısa bir süre sonra mükellef yüzbaşı olarak Harbiye Nezareti'ne yerleştirilmiştir. Birinci dünya harbi başlayıp İstanbul'un işgali konusu ortaya çıkmış, arkadaşlarıyla birlikte Bakteriyolojihane'nin serum öküzlerini ve aletlerini Eskişehir'e getirerek bir handa kuruluşu işletmiş, Çanakkale'den düşman çekilince Pendik'teki Bakteriyolojihane'ye Nikola Bey arkadaşlarıyla geri dönmüştür. Eskişehir Yunanlılar tarafından işgal edilince Şefik Bey kuruluşu Kırşehir'e oradan da Etlik'e taşımış ve burasını 1921 yılında kurmuştur. Burada daha sonra müdürlük yapan Kemaliye'li Kamburoğulları'ndan Ethem Eren Bey de Dr. Refik Bey'in yanında Sultanahmet'teki Bakteiyolojihane'i Baytari de yetişmiştir.
Şefik Bey inançları için dövüşebilen ve tehlikeyi göze alabilen bir insandı. Bir örnek vereyim: İstiklal Harbi'nden sonra gayrimüslimlerin işten çıkarılması başlamıştı. Şefik Bey'e onay için gelen bir belgede Muallim Nikolaki Mavridis'in işine son verilmesi isteniyordu. Şefik Bey bunu onaylamayacağını ve ısrar edilirse istifa edeceğini bildirdi. Muallim Nikolaki Mavridis kendisinin ve birçok veterinerin hocasıydı. Sultanahmet'teki Bakteriyolojihane'de müdür muavini, Pendik Bakteriyolojihanesi'nde 1917-1922'de vekil müdür, 26.4.1924'e kadar müdür olarak sadakatle ve özveri ile çalışmıştı. Etlik'teki müessese kurulurken, tehlikeyi göze alarak Pendik'ten alet ve malzeme yollamıştı. Pendik'teki Bakteriyolojihane'yi Bakkal köyü Rumları'nın yakmasını önlemişti. Tam Türk kültürü ile yetişmişti; Kur'an-ı Kerim'i bile usulüne uygun olarak okuyabilen bir insandı. Şefik Bey diretti, göreve son verme işi durdu. Pendik Bakteriyolojihanesi'nde Cumhuriyet döneminde yıllarca çalıştı. 65 yaşında emekliye ayrılmasına izin verilmedi, görevi 68 yaşına kadar uzatıldı. Kendisinin 1946'da ''Mutahassis Muallim Mavroğlu'' imzasıyla Pendik Veteriner Bakteriyoloji Müessesesi Müdürlüğü'ne sunduğu 21 sahifelik ve yurdumuz veteriner tarihi için değerli bir vesika olan ''Veteriner Tarihi Hakkında Notlar'' başlıklı yazısının basılmamış olması bir ziyandır.
Ben bu kuruluşun 75 yıllık tarihinde emeği geçenleri büyük bir saygıyla selamlarım.
Prof.Dr.Ekrem Kadri UNAT